Aşk tanrıçası Venüs ve savaş tanrısı Mars’ın oğlu Eros’un ismini hepiniz bir şekilde duymuşsunuzdur. Yunan mitolojisinde Eros, her ne kadar zaman zaman çocuk veya genç olarak tasvir edilse de, genelde tombul görünümlü, yaramaz bir çocuk olarak karşımıza çıkar. Sihirli oku ve yayını kullanarak insanların aşık olmasını sağlayan Eros’un, yine bazı zamanlarda gözlerinin bağlı olduğunu da görürüz. Bu gözleri kapalı olma durumu Eros’un oklarını rastgele kullanmaya onu iterek aşkın beklenmeyen anda ve beklenmeyen kişiye karşı gelmesine sebep olur.

Edebiyatta ise “aşkın gözü kördür” lafı ilk defa (en azından benim bildiğim kadarıyla), Shakespeare’in Venedik Taciri oyununda kullanılmıştır. Oyunda Yahudi Shylock’un kızı Jessica, bir Hristiyan olan Lorenzo ile kaçar. Bu kaçma sırasında gizlenmek için erkek çocuğu kılığına giren Jessica, sevgilisi Lorenzo ile karşılaştığında kılığından dolayı utanır. Tam bu anda Jessica aşağıdaki dizeleri sevgilisine söyler:

Hadi, tut şu kutuyu; zahmetine değer,
İyi ki vakit gece de beni göremiyorsun,
Kılığımdan çok utanıyorum çünkü.
Neyse ki aşkın gözü kördür ve aşıklar,
Birbirlerinin ufak tefek kusurlarını görmezler.
Çünkü öyle olmasaydı,
Kupid (Eros) bile beni böyle oğlan kılığında görse,
Utancından kıpkırmızı kesilirdi.

Aşkın gözünün kör olması ayrıca bu ikilinin farklı dinlere mensup olma durumunu da görmezden gelmelerini sağlayan oyundaki başka bir unsurdur.

Bugün ‘aşkın gözü kördür’ sözü, aşık insanların ne yaptığı ve nasıl davrandığı konusunda insanların en sık yaptığı yorumlardan biridir. Çiftler arasındaki bariz uyumsuzluk gibi şeylere cevaben arkadaşların söylediği bu söz; aşık olmanın bir sonucu olarak birinin aptalca davranışını vurgulamak için kullanılır. İlginç olan ise bu sözün yukarıda Shakespeare’in oyununda olduğu gibi romantize edilerek bize sunulmasıdır.

Yorgos Lanthimos’un 2015 yapımı The Lobster filminde ise “aşkın gözü kördür” sözü bir görsel metafor olarak yer alır. Filmin boyunca hem sırtındaki yarasına merhem sürecek hemde iktidarın ona dayatması sonucu onunla ortak noktası olan bir kadın arayan ana kahramanımız David, en sonunda yalnızlar topluluğunda tanıştığı Rachel Weisz’ın oynadığı Miyop Kadın’a “aşık” olur. Tabiki buradaki aşk Lanthimos’un anlatısı içerisinde günlük hayatta bildiğimiz aşktan biraz farklıdır. Lanthimos, gerçek dünyanın içinde bulunan birçok öğeyi budayarak ilişki dinamiklerinin en saf halini bize sunar. Fakat David’in bu aşkı bulması yalnızların liderinin ikisi arasındaki ilişkiyi baltalamak için kadını kör etmesi ile bir çıkmaza girer. Yalnızların olduğu topluluktan Miyop Kadın’la birlikte kaçan David’in, Miyop Kadın’la ilişkisini devam ettirebilmek için şimdi önemli bir karar vermesi gerekmektedir. “Aşkı” için kör olmayı göze alacak mıdır? Film ise özünde bize “Aşkın gözü gerçekten kör müdür?” sorusu hakkında düşünmeye iter.