“Zen” kelimesini sıkça duymuşsunuzdur. Yine de kısacık bir hatırlayalım. Hintçe Meditasyon anlamına gelen Dhyana kelimesinin Chan olarak Çince okunuşunun Japoncadaki telaffuzudur. Peki Zen Sanatı’nı duymuş muydunuz? Bu sanat, Japonların Zen Budizm anlayışından doğmuş bir sanat çeşidi. Öncelikle Zen Budizm nedir onu biraz açmak gerek. Budizmin bir dalı olan Zen Budizmde amaç, egoyu yenerek dünya hırslarından arınmak. Böylece aydınlanarak, tutsağı olduğumuz bu dünyadan kurtulabiliriz. Meditasyon ise Zen Budizmin vazgeçilmezidir. Meditasyon ile aklımızı temizleyerek kendimizi keşfeder ve aydınlanmaya erişiriz.

Zen Budizm felsefesi etrafında şekillenen Zen Sanatı, Zen hocalarının öğretilerini yaymak için kullandıkları bir araç olmuş. Kaligrafi ve resim, bu sanatın iki önemli dalı. Beyaz kağıt veya ipek üzerine siyah mürekkep ile yapılan fırça darbeleriyle çizilir. Sade ve zarif olan bu çizimler, aydınlanma ifadeleri ve meditasyon objeleri olarak görülmüş. Başlarda daha spiritüel anlamlar yüklenen Zen Sanatı zamanla sekülerleşmiş.

Zen Sanatı, çoğunlukla desenleme tarzında bir çizim türü. Zentangle, Doodle (çiziktirme, karalama) gibi son zamanlarda ortaya çıkmış stillerin yanı sıra,  Avustralya yerlileri Aborijinlerin rüya zamanı çizimleri ve mandala gibi daha geleneksel ve ruhani kökenli sanat dallarını da bu kategoride düşünebiliriz.

Şimdi konunun gelelim hepimizi ilgilendiren yerine. Zen Sanatı stillerinin hepsinin ya spiritüel bir anlamı ve sembolizmi ya da çizerken sizi meditatif bir ruh haline geçirme amacı vardır. Yani çizimlerde amaç, ruhunuza hitap etmek, onu beslemek ya da rahatlatmaktır. Böylece ruhunuzdan kopup gelenlerle sanat yaparken aynı zamanda o ruhu dinlendirirsiniz de. Zen Sanatı, belli bir plan ve tasarıyla başına geçmediğiniz, kalemi elinize alıp içinizden geldiği gibi çizdiğiniz bir stil. Çizime odaklanarak, acele etmeden, sanki kalemi siz değil, kalem sizi yönlendiriyormuşçasına çizdiğinizde bir akış haline girersiniz. Böylece Zen bir hal içinde, içinizden kopup gelenleri çizerek hem kendinizi ifade etmiş hem de sakinleşip dinginleşmiş olursunuz.

Zen, anda olmaktır. Zen Sanatı ise tamamen bizi kendisine odaklayarak aklımızı boşaltır ve bizi bir akış haline, Zen Haline sokar. Aklımızdan geçenlere takılıp otomatiğe bağlamayız, düşüncelerimizde kaybolup gitmeyiz. Onun yerine, yaptığımız her ne ise ona odaklanır, o eylemi bilincinde olarak farkındalıkla yaparız. Böylece kendimizi gelecek kaygısı, stres, endişe, geçmişe takılmak ya da gelecekle ilgili hayallere dalmak gibi tüm kargaşalardan kurtarırız. Aklımızın içinde sürüp giden o diyalog ve içsel konuşmayı susturur, o dalgalı denizi yatıştırıp dinginleştiririz. Böylece düşüncelerimizi kontrol altına alarak sakin ve akışta bir hale ulaşırız.

Zen Hali, Akış Hali, nedir bunlar peki ve bizi neden ilgilendirsin ki? Mutluluğun kökenini arayan pozitif psikoloji alanında çalışan psikolog Mihaly Csikszentmihalyi tarafından geliştirilen “Akış Hali” kavramı, keyifle yaptığın işle meşguliyet dışında, başka hiç bir şeyin öneminin kalmaması durumu olarak özetlenebilir. Bunun için uğraştığın aktiviteden keyif almanın yanısıra bu aktivitenin ne seni sıkacak kadar kolay ne de zorlayacak kadar yeteneklerinin üstünde olmaması gerek. Akış Hali içerisindeyken yüksek düşünsel fonksiyonlarımızı yöneten ön lob kapanır. Böylece iç diyalog ve yargılayıcı düşünsel aktivite durur, zamanın akışının farkındalığı yitirilir. Ayrıca bu durum, daha fazla beyin bölgesinin iletişime girmesine ve yaratıcılığın artmasına yol açar ve bizi rahatlamış bir ruh haline sokar. Kendimizin bilincinde olma durumu yok olur ve yaptığımız işle bir olur, kendimizi unutacak kadar yoğunlaşırız. Bir çeşit Meditasyon benzeri yüksek konsantrasyon durumuna gireriz aslında. Akış Halini niye isteyelim? Çünkü bizi mutlu eden ve sakinleştiren bir oluş hali.

Herkese iyi akışlar 🙂